12 Ocak 2013 Cumartesi

Bir Gün Kapına Gelsem

Bir Gün Kapına Gelsem   


Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından 
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum 
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından 
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum 

Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki 
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski 
Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki 
Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum 

Beni çağırdığını bir defa duyabilsem 
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem 
Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem 
Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum

5 Ocak 2013 Cumartesi

Anladım Sonu Yok Yalnızlıgın

istemiyorum aşk seni hayatımda,
ne kumsalda,nede sinemada.
hisettemek istemiyorum ellerini ellerimde,
sonradan boş kalıcaklarına emin olduğum için.
istemiyorum aşk seni hayatımda,
yaşantıma ani girdiğin gibi,
gidişininde ani olucağını bildiğim için.
istemiyorum heyecanın içime kadar işlemesini,
geçici olduğuna inandığım için.
gözlerinin içine bakmak istemiyorum kimsenin,
sonunda benim gözyaşımın akıcağını hissettiğim için.
uzak dur hayatımdan aşk,
istemiyorum beni üzmeni...
her aşkta bir üzüleni gördüğüm için.... 

2 Ocak 2013 Çarşamba

konuşursan belan olur susarsan belası olursun !!!!!!


  Vaktiyle Kalenderiyye yoluna mensup bir derviş, nefsle mücahede makamının sonuna gelir.
Meşrebin usulünce bundan sonraki makam Kalenderilik makamıdır.
Yani her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.
Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.
Saç, sakal, bıyık, kaş. ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının saç kısmı tamamen kazınmıştır.
Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.
Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.
Dervişlik bu. Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden.
Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber traşa başlar.
Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
"Kabak aşagı, kabak yukarı."
Nihayet traş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.
Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına daliverir.
Kabadayı oracığa yığılır, kalır. ölmüştür.
Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!                                               
Bu yorumu daralt

Sevda...

ZAMANSIZ BİR SEVDAYA VAKİTSİZ MAHKUM ETTİM KENDİMİ
PRANGALAR VURMUŞSUN YÜREĞİME  EYY YAR
ŞAYAN VAROL